28 Ocak 2016 Perşembe

Eski. Yırtık. Afiş.

Duvarda yırtık bir afişle konuştum
Öylesine içliydi ki
Binlerce karakterden olduğuna mı
Yoksa üzerine basılmış sanatçıya mı büründüğünü bulamıyordu.

Geri dönüşüm dedikleri bu işte.

Sizi bir bütünlükten koparıp
Başkaları ile bütünleştiriyorlar.
Sadece sizin anılarınız yok burada
Bütünü olduğumuz bu afişin
Binlerce anısı var.
Fakat
Tek bir düşüncesi yok.
Yani şöyle ki
Atomu parçaladıktan sonra kasap kıyma makinesini düşünür.

Hee, şimdi diyeceksiniz ki kasap atomu nasıl parçaladı
Elbette bir satırla değil
Satırla, satır satır parçalanan bizler gibi parçalandı.
Yine mi anlamadın

Var git yoluna.
Bir gün.
Bir gün kıyıldığında bulacaksın...

(Dayanamadım yine)
Benlik öyle iyi - kötü bir şey ki, ne yaparsanız yapın, her işin ardında kendinizden bir şey bulacak veya koyacaksınız. Bu ne yaptığınız yada yapacağınız değil, bu siz siniz.
Siz size muhtaç olduğunuz zaman doğacaksınız.

16 Ocak 2016 Cumartesi

Kayıp rıhtım

Kayıp bir manzaraya seyir halindeyim
Kayıp bir güneşe
Kayıp eşya dolabında kayıp bir çanta ile
Kaybolanların kaybını aradıkları kırathanede
Tam üç bardak çay içtim
Şekersiz
Şekerleri iade etmedim.
Ceketimin cebinde ölü bir fare ile
Rıhtıma vardım.
Bir kirpik satın aldım
Birde kaş.
Bir ufuk aldım
Çorabıma sakladım.
Ufkun ufkuna yelken açacaktık ki
Yelkenimiz yoktu.

Yalnızlımı sattım
Yalnızlığımı kapışacak insanlara.

Şimdi yelken açma vakti
Ufuklara,
Hiçliklerin kralı olarak.

14 Ocak 2016 Perşembe

Yastıktan evler

Dar sokaklar gibi hayat
Yastıktan evlerle dolu şehir
İnsanlar var olmasına varlar
Fakat
Pamuktanlar.
Gökyüzü çorba gibi
Bulutlar köpük
Kaynıyor şehir
Gök kuşağından bir kepçe
Karıştırır günleri geceleri.
Geceleri burası sessiz olur
Gezinenler eşsiz olur
Kaçak işçiler sardı dört bir yanı
Üstleri başları yamalı
Yoksulluğa hapsolmuş

Esas yoksul dünyadır aslında
Cennet zengin
Cehennem ise mezar.

Yoksulluk içinde yoksulluk çeken bizler iken
Yoksulluğu çekmeyenler kimler?
Nezarethaneden farkı yok dünyanın
Sanki sınavda yok
Sadece...
Koca bir yoksulluk var.

13 Ocak 2016 Çarşamba

Sevişmek

Sümüklü böcekler gibi sevişelim bu gece
Terimiz bedenimize
Bir birine karışsın
Sonbaharda dans eden kuş sürüsü gibi dans etsin bedenimiz
Ağaçtan düşen sarı yapraklar gibi
Kaldırım taşlarından olsa bile mezarımız
Biz yinede sevişelim
Zafer çığlığı atan askerler gibi.

Metamorfoz

Metamorfoz doğdum,
Sinektim kuş oldum
Kuştum toprak oldum
Hava oldum
Ay oldum
Yıldız oldum
Sonsuz boşluk oldum boşluklarda.
Sonra
Bir ara müsait oldum
Oturdum kendime çay koydum
Güzel bir filme göz yaşı
Sobaya bir kaç odun koydum
Oturdum koltuğa yastık oldum
Yorgan oldum
Bedenine akan ter oldum
Kurudum
Sen oldum
İçinde saklandım durdum
Durdum.
Durdum.
Başka bir şey olmaktan korktum
Durdum.
Biz olduk.
Sen, ben, biz.

Kozyatağı

Kozyatağında açtım gözümü
Bir müzik
Bir heyecan
Gökyüzünü satın almışlar
Bir de ferman yayınlamışlar
Artık uçmak yasak ne kuşa ne insana.
Bir çatı katı kalmış ellerimizde
Ufku satın almamışlar
Alırlar elbet yakında.
Bir kuş kanadını sattı bugün
Geçim derdi diye diye
Bir sinek ağladı
Ardından binlercesi.
Bizim sincap sigaraya başlamış
Tavuklar artık yumurtlayamazmış
Kaplumbağa kabuğunu atmış
Yuva kuran kuşlar yuvasız kalmış
Bizim kamburun kamburuna kambursuz biri talip çıkmış,
Topalın topuğuna topuksuz
Yaralı bir ceylanın yarasına yaradan sahip çıkmış
Bir devrim başlayacakmış ki
Başlayamadan yoksul kalmış.

12 Ocak 2016 Salı

Kelebeğin ömrü kısa olur

13 yaşımda doğdum
Bir yusufçuk kanadında
İpekten koza içinde
Öylesine sıcak ki,
Doğmuşum ama doğmak istemiyorum
Sanki içeride dursam daha uzun yaşayacağım
Acıyı tatmayacak,
Şeytanla tanışmayacaktım
....
Bugün kanatlarım çıkmaya başladı.
Şimdilik bir tane tüyüm var.
Tüm gün dokunmadan edemedim.
....
Bir çığlık duydum.
Ne çok uzun nede çok kısa
Sanki sevişme çığlığı gibi
....
Kanatlarım git gide çoğalmaya başladı.
Sanırım artık dışarı çıkmak istiyorum
....
Kozam yırtıldı.
....
Bir ışıkla uyandım,
Sarı, parlak bir ışık,
Sanırım artık dışarı çıkacağım.
....
Dışarıdayım.
Yeşil bir orman
Mavi ve hamile yusufçuk üzerinde atlamaya cesaret arıyorum.
....
Bir çiçeğe konuyoruz,
Yusufçuk yumurtlamaya başlıyor,
Şeffaf ambalaj içinde hediyeler gibi tek tek dökülüyorlar.
Her doğum başka bir ölümü getirir diyor ve atlıyorum.
....
Gökyüzü tutuyor beni,
Tüm gün.
....
Gün bitiyor,
Yoruluyorum,
Sanırım artık ölüyorum,
Eee nede olsa,
Kelebeğin ömrü kısa olur.

Kayıp galaksiler.

Uzay taşları buldum, derinlerde.
İçlerinde gemilerle,
Hiç açlık çekmemiş belli ki,
Gecelerce.
Güvertede gezen bir kedi,
Elinde viski şişesi,
Aşık olmuş belli ki.
En son ne zaman ayık olmuş,
Bilmez bilinmez derecede.
Zaten kim ne bilir ki
Herkes kutsal kitap gibi görür kendini
İçten içede bilir gazete bulmacası olduğunu
Viski şişesi
Elden ele gezdikçe.

Gökyüzünde yaşamak zor.
Körkütük karanlık değil elbet,
Aydınlık da değil,
Bazen orion bulutsusu,
Bazense nebula dans eder ölümüne.
Bir yıldız doğacak yakında
Onlar için yakın
Bizler için uzak

Daireler çizen bir dağ üzerindeyim
Sevginin yasaklandığı boşluklar denizinde
Yazı, kışı, baharı karanlık
Nebulası
Orionu
Yengeç bulutsusu,
Gelmeyin üzerime.

Gökyüzünde yaşamak zor.
Osuracansan kendini bağlaman gerek,
Ayakların kesildimi yerden
Bir daha inmez geri.
Hani derler ya osursan ölecek,
İşte burada osurursan ölürsün.

11 Ocak 2016 Pazartesi

Sinek ısırıklarından şehirler.

Sinek ısırıklarından şehirler var üzerimde.
Amelesi olduğum şehri ben kuruyordum bir nevi,
Tırnaklarım yükseltiyordu temelini şehrin.
Öyle tatlı kaşınıyorlar ki dayanamıyorsun,
Geçip bir kenara tırnaklarınla, tarakla, lifle hatta koltuk kenarıyla bile kaşımak istiyorsun.
Ve kaşıyorsun da, ta ki yerini acıya bırakana dek.
Derken şehrin mimarı sinek tekrardan geliyor,
Ülke olma çabası içinde (Sanki cesur yürek izlemiş de gelmişcesine iniyordu)
Derken bir savaş başladı,
Ne bir şehir kaldı geriye,
Nede mimar,
Ne çok ölen oldu,
Nede az,
Yalnız bir kişi yumdu karanlığa gözlerini.

ölümün sessiz çığlığı

Yürüyorum gecenin ıssızlığında,
Ne yol var önümde nede yolcu,
Toz toprak çamur seviyor bir tek beni.
Paçalarımla sevişmeleri kuruyana kadardı,
O da gün doğana kadar sürdü.
Kuruyan aşıklar,
Parsel parsel döküldü.
Sonrası,
Sonrası ölüm.
Paçalarımda ölümün gölgesi,
Ben yine yürüyorum.


9 Ocak 2016 Cumartesi

Kaldırım taşı ve ölüm

Yorgun düşmüştü adalet.

Kolay değildi elbet,
Kainat 6 günde kuruldu kurulmasına,
Ama ilk önce adalet kuruldu.
Ve bir gün bile adalet hakim olmadı yeryüzüne.
Adaletsizlikde kurulmuştu, kendi çabalarıyla.
Nasıl bir insan kötü ile iyiyi besleyebiliyorsa bedeninde,
Adalette adaletsizliği beslemiş,
Taki bugüne kadar.

Adaletin ne tam yoksun nede tam hakim olduğu varoluş zaman dilimi sıkmıştı artık.
Uzayın boşluğunda oturup,
Meteordan cigarasını sarıp, (en ucuzu bu)
Güneşle yaktıktan sonra,
Bir fincan kahveyi boşluğa döküp pipetle içmeye başladı.
Ve evrene seslendi : Yiyin birbirinizi amk.

Çok geçmeden adaletsizlikde geldi.
Elinde bir bisküvi,
Adaletin kahvesine batırdı. (Kendi kahvesi olmasına rağmen)
Ve o da seslendi : Sikerim böyle adaleti.

Bir boşluk oluştu.
Kafası karıştı insanların, hayvanların ve kainatın.
Neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmeksizin yaşıyorlar artık.

Ölümün bile aklı karıştı,
Kaldırım taşının canını almakla geçirdi bir kışı.
Ve aldıda...

7 Ocak 2016 Perşembe

Adaletsizlik

Herşeyin bitmesini istediğin vakit,
Daha sıkı sarılmalısınki bitsin,
Yoksa bitmesini istediğin şey tekrardan başlıyor,
En baştan.
Bu bir kısır döngü.
Hayat daima istemediğini sunar,
Çiçekli tabaklar,
Şampanya kadehlerinde.
Ölmek istersen yaşarsın.
Yaşamak isterken ölürsün,
Kilo almak için yersin,
Hastalıktan yiyemezsin,
Zayıflamak için yemezsin,
Paran olmadığından yiyemezsin.

Ama ölmeyi bir günlüğüne dahi düşündüysen,
Hayat onu sana eninde sonunda verir.
Ve ölürsün.

İçe kapanık duygular koğuşu.

Bugün ilk defa hıçkırıklara boğuldum,
Gözlerim barikatlar, engeller olmadan,
Engin pınarlar gibi aktı,
Bugün özgürlüğü yaşadığım gün.
Özgürlüğün hep başka boyutlarda,
Başka bedenlerde olduğunu gördüm,
Doğuştan bahşedilmiş gibi.
Ben ilk defa özgürlüğü tattım.
Başkaları için değil kendim için yaşadım,
O an.
Göz yaşlarım bitti,
Mutsuzluğum dindi.
Özgürlüğüm gitti.
Kim bilir bir daha ne zaman gelir.

2 Ocak 2016 Cumartesi

Hayat bizi sevmedi.

Başlangıçta ne hayat ister seni,
Nede sen hayatı,
Ama ikisininde elinden bir şey gelmez,
Durdurmak için.
Ve sonrasında durdurmazsında,
Çünkü.
Doğduğunda doğmadan önce yaşadıklarını bilmezsin,
Bir geçit diğer geçidin anılarını yok eder,
Geçide ağlayarak girer,
Ağlayarak çıkarsın,
Ve çıktığında popona bir kaç şaplak.
Hoşgeldinnn.
Gelmemek için neler yapmazken fani hayata,
Gitmemek için de uğraş veriyoruz birde,
Peki hangisini istiyoruz asıl.
Aslında ne istediğimizi bilmiyoruz.
Sadece korkuyoruz,
Sunulan ikilemlerden,
iyi ile kötüden,
Yaşamdan,
Yaradandan,
Kısacası herşeyden korkuyoruz.
Adem elmasına uzanır gibi.

1 Ocak 2016 Cuma

Erkekler

Beklemek zordur,
Fakat dönememek daha da zordur.
Gelicem dediyse mutlaka gelir,
Bütün gemiler söndürsede ışıklarını,
Yolunu bulur gelir.
Erkekler kolay kolay pes etmez küçüğüm,
Yenilirler,
Sonra tekrar yenilirler,
Sonra tekrar ve tekrar.
Hayatı ellerinde,
Zamanı ceplerinde sanırlar.
Ama hiçbir şeyi tutamazlar.
Acı çekerken şair,
Mutluyken çocuk olurlar.
Kısaca erkekler her şeyi bilir hiçbir şeyi bilmezler.
Büyükbabamdan öğrendiğim bir şey varsa o da,
Erkekler yanan ahşap bir ev kadar kudretli,
Bir çocuk kadar sümüklüdür.

Sipariş üzeri düş.

Benim olmayan bir düş gördüm,
Nereden geldiği kimin olduğu belirsiz bir düş.
Cebimde bir bilet,
Bedava bir merdiven,
Bolca yokuş,
Git diyorlar gidiyorsun.
Bir erkek seviyorum.
Ama ben erkek sevmemki!
Yinede seviyorum.
Mavi yıldız doldurulmuş ceplerine,
Yatağında bir tutam ay,
Ay ki ne ay.
Yağım tükendi kandilim söndü.
Her ölüm erkendir derler,
Uyandım,
Yan masadan bir düş daha geldi,
Yine aynı kız göndermiş,
Kıramadım tekrardan daldım...

Dünya defterim

Bu hissi yaşamayalı yıllar olmuştu,
Zaman akmıyor,
Kum saatinde kumlar düşmüyordu.
Rüzgar yaprakların yere varmasını istemiyormuş gibi,
Birde sanki benim de oraya fazla olduğumu söylüyordu.
Orada uzanmam hayatı sıkıyor,
Doğayı bozuyor gibi,
Topu topu on dakika durabilmiştim,
O on dakika on yıldır oradaymışım hissini yaratırken,
Ya zaman çok hızlı aktı on yıl ilerideyim şuan,
Yada beynim on yıllık horman salgıladı.
Ama ben yine aynı sarhoş, Pasaklı,
Vücudu gazete ile sarılmış kişiyim,
Yada beynimin sağı sarhoş solu zeki,
Son ihtimal ben bir deliyim ve dünya defterim...