23 Şubat 2016 Salı

Ölüm bir tırtıl bedeninde doğup, bir kelebeği öldürür.

Ölüm bir tırtıl bedeninde doğup, bir kelebeği öldürür.
Önce değiştiriyor bizi,
Başka başka kişiliklere
Ardından neden değiştin diye öldürmeye başlıyor.
Ölüm shakespeare oyunlarında ki gibi davranıyor bize.
İhanet, intikam, acımasızca.
Shakespeare oyunlarında ensest ilişki de çok olur ama,
Ölümün bunu herkese sunmadığından gölgede bırakıyoruz.
Ölümün de öldüğü gün,
Adaletin doğacağının garantisini veremem ama,
Umut ışığını aydınlatmak isterim.
Beyaz perdenin ardına geçtik mi,
Bir huzur bulacak ruhlar.
Ve kimsenin sunmadığı adalet sunulacak her birinize.


22 Şubat 2016 Pazartesi

Asuman

Hayat öyle sıkıcı ki Asuman,
Rüzgar işlemiş,
Soluğumdan geçerken rüzgar bile sıkılıyor.
Oturup bir film seyredim diyorum,
Charlie Chaplin bile değiştiremiyor bu içe sinmiş sıkıcılığı.
Gönül isterdi ki balık doğsaydım.

Bir müzik başlasaydı çalmaya. İspanyolca.
Bir küçük kız oynamaya başladı.
Bir kuş doğdu gözleri kapalı.
Bir arı havalandı, kanatlarında toz taneleriyle...

Bir türkü çaldı. Farsça.
Bir gelin oturdu, kırmızı kınalı elleri ile yatağın kenarına.
Bir ışık söndü, ardından milyonlarcası.

Hayat öyle sıkıcı ki Asuman.
Tüm kandiller söndü,
Tüm müzikler sustu,
Tüm hayaller durdu Asuman, saatler gibi...

17 Şubat 2016 Çarşamba

Kahve lekesi

Geldiğinde masamda bir çok kahve lekesi belirmiş olacak,
Sana kaçırmadan anlatmam gereken aylar biriktirdim
Biraz sessizlik olacak,
Cümlelerim topallayacak,
Ağır aksak kelimelerle soracağım; Nasılsın?
Sen hüzünlü gözlerini uzaklara salacaksın,
Herkesin unuttuğu küçük bir çocuğa gülümseyerek,
İnsanların koşarak geçerken fark etmediği selpakçı amcanın gülüşüne karşılık verircesine,
Orada mutlu olduğunu biliyorum ama inan bencillikten değil bu isteğim.
Bir gün hiç gelmemeye karar vererek gidersen,
Bavulumu hazırladım geçmişi koymadım içine,
Adı geçmiş olacak gelecekleri beraber yaşayalım diye.
Susma.
Kelimelerin senin ayak izlerin.
Nereye gittiğini bulamazsa ölür ellerim.
Ölürüm.
Bir daha ayrılığı kaldıramam, yüküm ağır.
Gitme...
Seni seviyorum.
Zülfün kokusu dünyamı kaybettirdi.
Kokuna bir isim bulmaktan vazgeçtim,
Geleceğim hiç belli olmadı,
Hurafelerin yüzeyselliğinden dilim varmadı,
Nerede bizim geliş ve gidişimizdeki yarar.

Bir çiçek kurtarıldı avuçlarımda solmadı,
Mavi mi pembe mi ayırt edemiyorum renkleri.

Biz çocukken ev ekmekleri vardı.
Eskiden mertlik vardı.

Kimsenin kalbini hiç çaldın mı?
Erguvanlar açmaya başladı!
Bana bir hafta izin verir misin?
Olur da olamazsam buralarda
Yanağında ki çukura saklanmak istiyorum.
Bu yolları yan yana yürümekten yanayım.

Son yükte yüklendi.
Kervandan geri kalmamalısın
Her şeyi bırak sona doğru koşmalısın
Sonuna kadar
Son.

15 Şubat 2016 Pazartesi

Geri dönüşüm.

Hayattan beklentimiz hep uçuk olmuştur,
Yani çoğunlukla
Ama kimse düşünmez öldüğü günü.
Gireceği iki metrelik kara toprağı,
Toprak ayırdı mı gökyüzünden bedenini
İkinci yaşam o zaman başlar.
Önce çürümeye başlar bedenin,
Sonra yenmeye (envai çeşit varlık tarafından)
Yavaş yavaş toprak olursun
Işığın uğramadığı yerde.
Toprağa karıştın mı bir kere yeşermeye de başlarsın.
Otlara yada fidanlara.
Belki bir ağaç olursun, kim bilir.
Ağaç olmak iyi değil ama.
Keserler seni, bir kağıt için,
Sonra.
Sonra belki bir tuvalet askısında bulursun kendini,
Yada bir dostun neticesini silerken...

Deniz anası ve O

Bir deniz anası sordu bugün seni,
Yok dedim
Bir daha geldi
Yine yok dedim
Vardın aslında ama yok dedim
Oturdu bir tabureye
Yaktı piposunu
Bir de ıslık tutturdu diline
Bilinmez türkülerden
Öyle bir oturmuştu ki daha da gitmez bu demiştim.
Demeye kalmadı
Deniz kabuğundan bir haber geldi ve gitti.
Okyanusta isyan çıkmış.